Birleşik Metal İş Sendikası Genel Sekreteri Özkan Atar ile içinde olduğu sendika ve sendikanın yaptığı icraatlar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik…
Atar ile yaptığımız söyleşi de ülkenin geldiği ekonomik durum ve işçilerin bu durumdan ne kadar etkilendiği hakkında konuştuk…
Atar sorularımızı içtenlikle cevapladı.
N.Y: Öncelikle merhaba ,röportajımızın ilerleyen bölümlerin de daha değişik konulara gireceğiz ama öncelikle sizi tanıyarak başlayalım Özkan Atar kimdir ?
Ö.A: 1969 izmir doğumluyum, çalışma yaşamına orta öğrenim sonrasında, metal iş kolunda çıraklık eğitimiyle adım attım.1984-1987 yıllarında İzmir BMC kamyon ve otobüs fabrikasında çalıştım. 1987-91 arası işkolunda değişik işyerlerinde çalışarak ve askerlik vazifesiyle geçti. 1991-97 yıllarında Şenkaya Çelik Döküm ve Yedek Parça fabrikasında tornacı olarak çalıştım. Bu arada Lise eğitimimi dışarıdan tamamladım.
N.Y: Sendikacılığa ne zaman ve nasıl başladınız ?
Ö.A. 1993 yılında genç bir işçi iken Şenkaya Çelik işyerinde Sendika temsilcisi seçildim. Sonrasında Baş temsilci , Amatör Yönetici ,Şube Başkanı, Genel Örgütlenme Sekreteri ve Genel Sekreter olarak göreve devam ediyorum.
N.Y: Hep duyuyoruz, sendikalaşan işçiler zorluklar yaşıyor. İşten atılmalar, eylemler oluyor. İşçilerin sendikalı çalışması gerçekten bu kadar zor mu?
Ö.A Türkiye’de işçilerin sendikalaşma özgürlüğü Anayasada var olan bir haktır. Diyor ki Anayasamız; herkes bir sendikaya üye olabilir, isterse üyelikten çekilebilir (istediği sendikayı seçebilir) ve bunun için kimseden izin almak zorunda değildir. Bu hak aynı zamanda Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun temel sözleşmelerinde yer alır. Ancak işçilerin bu hakkı kullanabilmesi için pek çok engel çıkarılıyor.
N.Y: Nedir bu engeller? Anayasa’da yazan bir hak ne tür bir engellemeyle kullanılamaz hale gelebilir ki?
Ö.T:İki şekilde. İlki yasalarla. Evet, Anayasada tanınan bir hakkın kullanımı, başka yasal düzenlemelerle engelleniyor. İkincisi fiilen. Yani işlenen suçu kılıfına uydurarak , Örneğin sendikaya üye olan işçinin bu nedenle işten atılması yasaktır,ama sen onun performansını gerekçe gösterirsin. Sonra işçi ve sendika mahkemelerde tersini kanıtlamak için uğraşsın dursun . Kanıtladığında ise iş işten geçmiş olsun.
Sendikal hakların yasalarla engellenmesi yeni değil. Hala Sendika, toplu sözleşme ve grev konusunda 12 Eylül cunta rejiminin düzenlediği yasalarla devam ediyoruz. Hatırlarsanız AKP hem 2011 Anayasa değişikliği referandumunda ,hem de 2012 yılında yaptığı sendika yasası değişikliklerinde 12 Eylül yasaklarından kurtulacağız demişti. Hayır, o zaman da söylemiştik, bu yasalarda yapılan değişiklikler göstermelikti, toplumu yanıltmaya yönelikti. AKP, 12 Eylül cuntasının getirdiği üç yasağa hiç dokunmadı. Bunlardan birincisi, işyeri ve işkolu barajıdır, ikincisi toplu sözleşme kapsamının mümkün oldukça dar tutulmasıdır, üçüncüsü ise grev yasaklarıdır. Bu üç yasak ve kısıtlama 42 yıldır aynı şekilde duruyor.
N.Y: Sendikalar için de mi baraj var? Seçimlerdeki gibi bir baraj mı bu?
Ö.A: Sayılır. İki baraj var. Birincisi işkolu, ikincisi işyeri barajı. İşkolu barajında, sendikalardan bulundukları işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde 1’i kadar işçiyi üye yapması isteniyor. Ancak bu durumda o sendikaya örgütlendiği bir işyerinde toplu sözleşme yapma yetkisi veriliyor. Şöyle düşünün, bizim işkolumuzda yaklaşık 1,5 milyon işçi var. 15 bin üyeniz yoksa, bir işyerinde isterseniz işçilerin tamamını üye yapın, sizi yasal olarak yetkili saymıyorlar. Bu barajı aşarsanız, bu kez işyerinde toplu sözleşmesi yetkisi için barajı aşmalısınız. O da yüzde 50+1. Yani o işyerinde sigortası ödenen herkesin yarıdan bir fazlasını üye yapmalısınız.
N.Y: Sendika kurmak serbest ama kurduğun sendika ile işçiler adına toplu sözleşme yapabilmen, bu barajları aşamazsan yasak… Böyle mi durum yani?
Ö.A: Tam olarak böyle. Sendika özgürlüğü kağıt üzerinde. 20 farklı işkolunda kurulmuş 218 işçi sendikası var. Bunlardan sadece 60’ı yüzde 1 barajını aşabilmiş durumda. 16 milyon işçinin 2,2 milyonu sendikalı. Yüzde 14 ediyor. Siz kayıt dışını ve göçmen işçileri de ekleyin bu rakamlara. Bu baraj nedeniyle bu oranın en fazla yüzde 6-7’si toplu sözleşme kapsamında yer alıyor. Yani sendikaya üye olanların yarıdan azı bir toplu sözleşmesiyle çalışabiliyor. Onların da önemli bir bölümü bağımlı-güdümlü sendikalara üye olmak zorunda bırakılıyor.
Özetle şunu söyleyebiliriz: Biz, işçileri işyerinde örgütlerken, işyeri ve işkolu barajını aşabilmek ve ayrıca işten çıkarma, baskı tehdit gibi engelleri aşabilmek için tabiri caizse “deveye hendek atlatıyoruz”.
N.Y: Peki bu durum sadece bizim ülkemizde mi böyle? Dünyada nasıl bu görünüm?
Ö.A: Bizim ülkemiz en kötüler arasında. Tüm uluslararası kuruluşların raporlarında bu kayıt altına alınıyor. En son Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)’un yayınladığı Küresel Haklar Endeksi’nde Türkiye işçi hakları konusunda en kötü 10 ülke arasında gösterildi. Bu konuda ilk ondan hiç aşağıya düşmüyoruz. Çok istikrarlıyız yani!
Ancak haklar konusunda sadece bizim ülkemizde böyle dersek haksızlık etmiş oluruz. Sendikalaşma konusunda tüm dünyada büyük bir saldırı var işçilere. Sendikasızlaştırma ya da sendikal hakların kısıtlanması tüm ülkelerde söz konusu. Dünyada kapitalizmin haklar konusunda işçilere verebileceği hiçbir şek kalmamış durumda. Üstelik bu sadece sendikal haklar için değil, temel yaşamsal haklar için de böyle. Eşit, parasız sağlık ve eğitim hakkı, barınma ve gıdaya erişim gibi temel haklar geriliyor. Özellikle pandemide sermaye sınıfı bu hakları birer kar kapısı haline getirerek emekçilerin yaşam koşullarını zorlaştırdı. Kapitalizmin insanlığa verecek bir şeyi kalmadı. Hem ülkemiz hem dünya için daha adil, eşitlikçi bir sosyal düzene ihtiyaç var. Bu da ancak sosyalist-toplumcu bir ekonomik planlama ve toplumsal düzenle gerçekleşebilir.
N.Y: Peki, biraz da ekonomi konuşalım. Malum kriz Ülkemizin gündeminde, bu kriz için neler söylersiniz?
Ö.A: Bu kriz göz göre geldi. Sonra iktidar bu krizi patronlar için fırsata çevirdi. Şu anda Türkiye’de emekçilerden sermaye sınıfına muazzam bir kaynak aktarımı var. Döviz kurunun belirli bir düzeyin altına düşmemesi, yüksek enflasyon, finans sektörünün elde ettiği kar, imalat sanayi için teşvik musluklarının sonuna kadar açılması, hepsi bu kaynak aktarımının bir parçası. Bunlara bir de “kur korumalı mevduat” gibi uygulamaları ekleyin, ortaya çıkan büyük soygunu göreceksiniz. Bakın Temmuz ayı sonu itibariyle KKM yaklaşık 1 trilyon 134 milyar liraya ulaşmış. Kim bunlar? Metal işçileri değil. Tekstil, inşaat, turizm sektöründe asgari ücretle çalışan işçiler değil. Zengin mevduat sahipleri, şirket sahipleri, yatırımcılar. Bir tarafta alım gücü kaybı var, hayat pahalılığı var, ödenmesi neredeyse imkansız hale gelen kiralar, bir sonraki ay ne olacağı belli olmayan kredi kartı borçları var, diğer tarafta da hem faizden, hem kur artışından, milyarlarca lira kazanan bir avuç azınlık var. Ekonomik kriz emekçiye var, sermayeye, rantiyeye, finans sektörüne değil.
N.Y: Peki bu krizde işçi haklarının korunması için neler yapıyorsunuz?
Ö.T:Öncelikle şunu söylemeliyim, bizim üyelerimiz örgütlüdür. Bu ne demek? İşyerlerinde söz hakkına sahip olmak demek. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın üyelerinin, işverenden taleplerini dile getirmek ve elde etmek için bir araçları vardır, yani sendikaları vardır. Bu kriz ortamında işçiler için bundan daha değerli başka bir araç olduğunu düşünmüyorum. Biz üyelerimizle birlikte öncelikle olası kayıpların önüne geçmek, sonrasında yeni kazanımlar elde etmek için toplu iş sözleşmeleri yapıyoruz. Hazırlık aşamasından müzakere süreçlerine, imzadan uyuşmazlıklara kadar tüm aşamasında sendikamızın üyeleri işin içinde oluyor. Temsilcilerimiz ve her bölümden katılan işçilerle oluşturduğumuz işyeri komiteleri bu katılımı sağlıyor. İşverenler kazanıyor, biz de payımızı istiyoruz. Buna hakkımız var ve yapıyoruz. Bunun dışında işçi sağlığı ve güvenliği konusunda çalışmalar yürütüyoruz. İşyerlerinin işçiler için daha güvenli olması için mücadele ediyoruz. Sendikanın İSG denetimlerinin toplu sözleşmelere madde olarak koyduğumuz işletmelerin sayısı artıyor.
Ama krizin nedenleri hak vereceksiniz ki aynı zamanda siyasidir. Yani sadece işyerlerinde toplu iş sözleşmesiyle yürütülecek mücadelenin sınırı var. Her sorunu bununla çözmeyi beklemek de büyük haksızlık. Bu nedenle sendikamız metal işçilerinin ülke düzeyinde çıkarlarını savunmak için siyasetin işçiler karşısında aldığı kararlara karşı da mücadele etmeye çalışıyor.
N.Y: Ülkenin en önemli sorunu nedir sizce ve çözüm yolları hakkında ki görüşleriniz nedir?
Ö.A: Ekonomik krizden ve sendikal haklardaki durumdan bahsettim. Ama sanıyorum buna mutlaka demokrasi sorununu eklemeliyiz. Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü engelleniyor. İfade özgürlüğü de aynı şekilde. Bakın kaç yıldır arzu ettiğimiz gibi bir 1 Mayıs yapamıyoruz. Neden? Pandemi yasaklarını biliyorsunuz. İktidar partisi salgın falan dinlemeden pek çok miting yaptı, ama pandemiyi gerekçe göstererek işçilerin, muhalefetin gösteri özgürlüğünü engelledi. Ya tümden yasaklar var, ya da kendi istedikleri gibi bir gösteri yapma dayatması var. 1 Mayıs alanı Taksim’dir. Neden yasak? İşçilerin dışında herkes bu alanda gösteri, kutlama yapıyor oysa. Aynı şekilde basın özgürlüğü de yok ülkede. Son üç ayda 200 gazetecinin hakim karşısına çıktığı bir ülkede basın özgürlüğünden bahsedilebilir mi?
N.Y: Peki, tekrar sendikal haklara dönelim. Toplu İş Sözleşmeleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Neler yapıyorsunuz?
Ö.A: Bizim toplu iş sözleşmelerimiz genellikle iki yıllık olur. Bu sözleşmeler işyerinde işçilerin nasıl çalışacağı, nasıl ücret alacağını, ne zaman ve ne kadar zam alacağı, yan ödemelerinin neler olacağını, fazla çalışma ücretlerini, işyerindeki sağlık ve güvenlik koşullarını, işçilerin temsiliyet araçlarını belirler. Yaklaşık 80 ile 120 madde arasında değişir. Biz bu sözleşmelerin hazırlık aşamasından imzasına kadar tüm süreci işyerlerinde işçiler tarafından seçilmiş işyeri sendika temsilcilerimiz ve onların sorumluğunda görev yapan işyeri komitelerimiz ile yürütürüz.
N.Y: Sendikaya üye olmak için ücret ödenmesi gerekiyor mu?
Ö.A: Hayır. Sendika üyeleri sendikaya bir ücret ödemez. Sadece toplu iş sözleşmesi var olan işyerlerinde sendika aidatı öderler. Bu da tüm sendikal kazanımların yanında çok düşük bir miktardır ve sendikanın tüzüğü ile belirlenir. Bu aidatlar sendikanın mail ve idari giderleri ile örgütlenme çalışmalarında kullanılır.
N.Y: Geç biten mesailer de araç temini oluyor mu, iş veren servis hizmeti vermek zorundamıdır?
Ö.A: Sendikalı işyerlerinde mesai kaçta sona ererse ersin, işçilerin evlerine güvenli ulaşımını sağlayacak servis sağlanır. Sadece servis değil işyerinde doyurucu ölçekte yemek de benzer uygulamadır. Sendikalı işçinin düzgün servisi ve doyurucu yemeği olmazsa olmazdır.
N.Y: İşçilerin maaşları geç ödendiğinde sendika olarak yaptırımlarınız neler oluyor?
Ö.A: Toplu iş sözleşmelerinde ücretin ödeme günü yazar. Bu günü geçtiğinde dava açma hakkı vardır. Ayrıca ücret ödeme gününü yirmi gün geçtiğinde çalışmama hakkı da bulunmaktadır.
N.Y: Hep duyuyoruz, sendikalaşan işçiler zorluklar yaşıyor. İşten atılmalar, eylemler oluyor. İşçilerin sendikalı çalışması gerçekten bu kadar zor mu?
Ö.T:Türkiye’de işçilerin sendikalaşma özgürlüğü Anayasada var olan bir haktır. Diyor ki Anayasamız; herkes bir sendikaya üye olabilir, isterse üyelikten çekilebilir (istediği sendikayı seçebilir) ve bunun için kimseden izin almak zorunda değildir. Bu hak aynı zamanda Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun temel sözleşmelerinde yer alır. Ancak işçilerin bu hakkı kullanabilmesi için pek çok engel çıkarılıyor.
N.Y: Nedir bu engeller? Anayasa’da yazan bir hak ne tür bir engellemeyle kullanılamaz hale gelebilir ki?
Ö.T:İki şekilde. İlki yasalarla. Evet, Anayasada tanınan bir hakkın kullanımı, başka yasal düzenlemelerle engelleniyor. İkincisi fiilen. Yani işlenen suçu kılıfına uydurarak , Örneğin sendikaya üye olan işçinin bu nedenle işten atılması yasaktır,ama sen onun performansını gerekçe gösterirsin. Sonra işçi ve sendika mahkemelerde tersini kanıtlamak için uğraşsın dursun . Kanıtladığında ise iş işten geçmiş olsun.
Sendikal hakların yasalarla engellenmesi yeni değil. Hala Sendika, toplu sözleşme ve grev konusunda 12 Eylül cunta rejiminin düzenlediği yasalarla devam ediyoruz. Hatırlarsanız AKP hem 2011 Anayasa değişikliği referandumunda ,hem de 2012 yılında yaptığı sendika yasası değişikliklerinde 12 Eylül yasaklarından kurtulacağız demişti. Hayır, o zaman da söylemiştik, bu yasalarda yapılan değişiklikler göstermelikti, toplumu yanıltmaya yönelikti. AKP, 12 Eylül cuntasının getirdiği üç yasağa hiç dokunmadı. Bunlardan birincisi, işyeri ve işkolu barajıdır, ikincisi toplu sözleşme kapsamının mümkün oldukça dar tutulmasıdır, üçüncüsü ise grev yasaklarıdır. Bu üç yasak ve kısıtlama 42 yıldır aynı şekilde duruyor.
N.Y: Sendikalar için de mi baraj var? Seçimlerdeki gibi bir baraj mı bu?
Ö.A: Sayılır. İki baraj var. Birincisi işkolu, ikincisi işyeri barajı. İşkolu barajında, sendikalardan bulundukları işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde 1’i kadar işçiyi üye yapması isteniyor. Ancak bu durumda o sendikaya örgütlendiği bir işyerinde toplu sözleşme yapma yetkisi veriliyor. Şöyle düşünün, bizim işkolumuzda yaklaşık 1,5 milyon işçi var. 15 bin üyeniz yoksa, bir işyerinde isterseniz işçilerin tamamını üye yapın, sizi yasal olarak yetkili saymıyorlar. Bu barajı aşarsanız, bu kez işyerinde toplu sözleşmesi yetkisi için barajı aşmalısınız. O da yüzde 50+1. Yani o işyerinde sigortası ödenen herkesin yarıdan bir fazlasını üye yapmalısınız.
N.Y:Sendika kurmak serbest ama kurduğun sendika ile işçiler adına toplu sözleşme yapabilmen, bu barajları aşamazsan yasak… Böyle mi durum yani?
Ö.A: Tam olarak böyle. Sendika özgürlüğü kağıt üzerinde. 20 farklı işkolunda kurulmuş 218 işçi sendikası var. Bunlardan sadece 60’ı yüzde 1 barajını aşabilmiş durumda. 16 milyon işçinin 2,2 milyonu sendikalı. Yüzde 14 ediyor. Siz kayıt dışını ve göçmen işçileri de ekleyin bu rakamlara. Bu baraj nedeniyle bu oranın en fazla yüzde 6-7’si toplu sözleşme kapsamında yer alıyor. Yani sendikaya üye olanların yarıdan azı bir toplu sözleşmesiyle çalışabiliyor. Onların da önemli bir bölümü bağımlı-güdümlü sendikalara üye olmak zorunda bırakılıyor.
Özetle şunu söyleyebiliriz: Biz, işçileri işyerinde örgütlerken, işyeri ve işkolu barajını aşabilmek ve ayrıca işten çıkarma, baskı tehdit gibi engelleri aşabilmek için tabiri caizse “deveye hendek atlatıyoruz”.
N.Y: Peki bu durum sadece bizim ülkemizde mi böyle? Dünyada nasıl bu görünüm?
Ö.A: Bizim ülkemiz en kötüler arasında. Tüm uluslararası kuruluşların raporlarında bu kayıt altına alınıyor. En son Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)’un yayınladığı Küresel Haklar Endeksi’nde Türkiye işçi hakları konusunda en kötü 10 ülke arasında gösterildi. Bu konuda ilk ondan hiç aşağıya düşmüyoruz. Çok istikrarlıyız yani!
Ancak haklar konusunda sadece bizim ülkemizde böyle dersek haksızlık etmiş oluruz. Sendikalaşma konusunda tüm dünyada büyük bir saldırı var işçilere. Sendikasızlaştırma ya da sendikal hakların kısıtlanması tüm ülkelerde söz konusu. Dünyada kapitalizmin haklar konusunda işçilere verebileceği hiçbir şek kalmamış durumda. Üstelik bu sadece sendikal haklar için değil, temel yaşamsal haklar için de böyle. Eşit, parasız sağlık ve eğitim hakkı, barınma ve gıdaya erişim gibi temel haklar geriliyor. Özellikle pandemide sermaye sınıfı bu hakları birer kar kapısı haline getirerek emekçilerin yaşam koşullarını zorlaştırdı. Kapitalizmin insanlığa verecek bir şeyi kalmadı. Hem ülkemiz hem dünya için daha adil, eşitlikçi bir sosyal düzene ihtiyaç var. Bu da ancak sosyalist-toplumcu bir ekonomik planlama ve toplumsal düzenle gerçekleşebilir.
N.Y: Peki, biraz da ekonomi konuşalım. Malum kriz Ülkemizin gündeminde, bu kriz için neler söylersiniz?
Ö.A: Bu kriz göz göre geldi. Sonra iktidar bu krizi patronlar için fırsata çevirdi. Şu anda Türkiye’de emekçilerden sermaye sınıfına muazzam bir kaynak aktarımı var. Döviz kurunun belirli bir düzeyin altına düşmemesi, yüksek enflasyon, finans sektörünün elde ettiği kar, imalat sanayi için teşvik musluklarının sonuna kadar açılması, hepsi bu kaynak aktarımının bir parçası. Bunlara bir de “kur korumalı mevduat” gibi uygulamaları ekleyin, ortaya çıkan büyük soygunu göreceksiniz. Bakın Temmuz ayı sonu itibariyle KKM yaklaşık 1 trilyon 134 milyar liraya ulaşmış. Kim bunlar? Metal işçileri değil. Tekstil, inşaat, turizm sektöründe asgari ücretle çalışan işçiler değil. Zengin mevduat sahipleri, şirket sahipleri, yatırımcılar. Bir tarafta alım gücü kaybı var, hayat pahalılığı var, ödenmesi neredeyse imkansız hale gelen kiralar, bir sonraki ay ne olacağı belli olmayan kredi kartı borçları var, diğer tarafta da hem faizden, hem kur artışından, milyarlarca lira kazanan bir avuç azınlık var. Ekonomik kriz emekçiye var, sermayeye, rantiyeye, finans sektörüne değil.
N.Y: Peki bu krizde işçi haklarının korunması için neler yapıyorsunuz?
Ö.T:Öncelikle şunu söylemeliyim, bizim üyelerimiz örgütlüdür. Bu ne demek? İşyerlerinde söz hakkına sahip olmak demek. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın üyelerinin, işverenden taleplerini dile getirmek ve elde etmek için bir araçları vardır, yani sendikaları vardır. Bu kriz ortamında işçiler için bundan daha değerli başka bir araç olduğunu düşünmüyorum. Biz üyelerimizle birlikte öncelikle olası kayıpların önüne geçmek, sonrasında yeni kazanımlar elde etmek için toplu iş sözleşmeleri yapıyoruz. Hazırlık aşamasından müzakere süreçlerine, imzadan uyuşmazlıklara kadar tüm aşamasında sendikamızın üyeleri işin içinde oluyor. Temsilcilerimiz ve her bölümden katılan işçilerle oluşturduğumuz işyeri komiteleri bu katılımı sağlıyor. İşverenler kazanıyor, biz de payımızı istiyoruz. Buna hakkımız var ve yapıyoruz. Bunun dışında işçi sağlığı ve güvenliği konusunda çalışmalar yürütüyoruz. İşyerlerinin işçiler için daha güvenli olması için mücadele ediyoruz. Sendikanın İSG denetimlerinin toplu sözleşmelere madde olarak koyduğumuz işletmelerin sayısı artıyor.
Ama krizin nedenleri hak vereceksiniz ki aynı zamanda siyasidir. Yani sadece işyerlerinde toplu iş sözleşmesiyle yürütülecek mücadelenin sınırı var. Her sorunu bununla çözmeyi beklemek de büyük haksızlık. Bu nedenle sendikamız metal işçilerinin ülke düzeyinde çıkarlarını savunmak için siyasetin işçiler karşısında aldığı kararlara karşı da mücadele etmeye çalışıyor.
N.Y: Ülkenin en önemli sorunu nedir sizce ve çözüm yolları hakkında ki görüşleriniz nedir?
Ö.A: Ekonomik krizden ve sendikal haklardaki durumdan bahsettim. Ama sanıyorum buna mutlaka demokrasi sorununu eklemeliyiz. Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü engelleniyor. İfade özgürlüğü de aynı şekilde. Bakın kaç yıldır arzu ettiğimiz gibi bir 1 Mayıs yapamıyoruz. Neden? Pandemi yasaklarını biliyorsunuz. İktidar partisi salgın falan dinlemeden pek çok miting yaptı, ama pandemiyi gerekçe göstererek işçilerin, muhalefetin gösteri özgürlüğünü engelledi. Ya tümden yasaklar var, ya da kendi istedikleri gibi bir gösteri yapma dayatması var. 1 Mayıs alanı Taksim’dir. Neden yasak? İşçilerin dışında herkes bu alanda gösteri, kutlama yapıyor oysa. Aynı şekilde basın özgürlüğü de yok ülkede. Son üç ayda 200 gazetecinin hakim karşısına çıktığı bir ülkede basın özgürlüğünden bahsedilebilir mi?
N.Y: Peki, tekrar sendikal haklara dönelim. Toplu İş Sözleşmeleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Neler yapıyorsunuz?
Ö.A: Bizim toplu iş sözleşmelerimiz genellikle iki yıllık olur. Bu sözleşmeler işyerinde işçilerin nasıl çalışacağı, nasıl ücret alacağını, ne zaman ve ne kadar zam alacağı, yan ödemelerinin neler olacağını, fazla çalışma ücretlerini, işyerindeki sağlık ve güvenlik koşullarını, işçilerin temsiliyet araçlarını belirler. Yaklaşık 80 ile 120 madde arasında değişir. Biz bu sözleşmelerin hazırlık aşamasından imzasına kadar tüm süreci işyerlerinde işçiler tarafından seçilmiş işyeri sendika temsilcilerimiz ve onların sorumluğunda görev yapan işyeri komitelerimiz ile yürütürüz.
N.Y: Sendikaya üye olmak için ücret ödenmesi gerekiyor mu?
Ö.A: Hayır. Sendika üyeleri sendikaya bir ücret ödemez. Sadece toplu iş sözleşmesi var olan işyerlerinde sendika aidatı öderler. Bu da tüm sendikal kazanımların yanında çok düşük bir miktardır ve sendikanın tüzüğü ile belirlenir. Bu aidatlar sendikanın mail ve idari giderleri ile örgütlenme çalışmalarında kullanılır.
N.Y: Geç biten mesailer de araç temini oluyor mu, iş veren servis hizmeti vermek zorundamıdır?
Ö.A: Sendikalı işyerlerinde mesai kaçta sona ererse ersin, işçilerin evlerine güvenli ulaşımını sağlayacak servis sağlanır. Sadece servis değil işyerinde doyurucu ölçekte yemek de benzer uygulamadır. Sendikalı işçinin düzgün servisi ve doyurucu yemeği olmazsa olmazdır.
N.Y: İşçilerin maaşları geç ödendiğinde sendika olarak yaptırımlarınız neler oluyor?
Ö.A: Toplu iş sözleşmelerinde ücretin ödeme günü yazar. Bu günü geçtiğinde dava açma hakkı vardır. Ayrıca ücret ödeme gününü yirmi gün geçtiğinde çalışmama hakkı da bulunmaktadır.
N.Y: Pandemi dönemin nasıl geçti işçiler ve sendika için?
Ö.A: Salgın başladığında açıkladıkları ilk KORUMA Paketinin adı “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi idi. Paketin sloganını da “çarklar dönecek, salgın fırsata çevrilecek” koydular. Merkez Bankası, KOSGEB, kamu bankaları, Hazine, İşsizlik Sigortası Fonu, hepsinin musluğunu patronlar için açtılar. Ucuz krediler verildi. Kredi borçları ertelendi. Vergi ödemeleri ötelendi. Sigorta primler ödemelerinden muafiyetler geldi. Bu paket kapsamında işverenlere yaklaşık paket 500 milyar liraya denk gelen destek sağlandı.
İşçiler ise kredi kartı borçlarını zorlukla ödemeye çalıştı. Ödeyemeyenin faizi işledi, borcu katlandı. Devlet işçinin borcuymuş, hacziymiş bakmadı, patronlardan almadığı sigorta primleri ile gelir vergisini işçiden tahsil etmeye devam etti.
N.Y: Peki pandemi döneminde üyeleriniz için neler yaptınız?
Ö.A: İlk başta tam bir kaos vardı. Fabrikalar her ne koşulda olursa olsun işçilerin çalışması için bastırdılar. Biz yeterli tedbir alınmayan işyerlerinde çalışmaktan kaçınma hakkımızı kullanacağımızı söyledik. Servislerin, iş ortamının yeterince tedbirli hale getirilmediği, üstüne üyelerimiz arasında vaka sayısının arttığı işyerlerinde bunu yaptık da. Çalışmadık. Bunun faydası, işverenlerin yönetmelikleri beklemeden tedbir almak zorunda kalması oldu. Bunun dışında pek çok işyerinde ilerleyen zamanlarda işyerinin İSG birimleriyle ortak çalışmalar yürüttük. Üyelerimizin yeterli tedbir altında çalışmasını sağlamak için uzman kadromuzu harekete geçirdik. Bunun için işverenleri beklemedik. Sendikamız bu süreçte düzenli olarak fabrikalardaki salgın durumunu izledi ve müdahale etmeye çalıştı. Bu izlemi düzenli raporlarla hem örgüt içine hem kamuoyuna açıkladık. Bunların arasında yayınladığımız “Fabrikalarda Covid-19 Gerçeği” isimli rapor çok önemli bulgular ortaya çıkardı.
N.Y: Metal işçilerine buradan son olarak neler söylersiniz ?
Ö.A: Örgütlensinler. Tek çıkış yolu bu. Tek güvenli liman sendikalarıdır. Metal işçileri için bu liman Disk-Birleşik Metal-İş Sendikasıdır. Pandemi vardı ,sürüyor, şimdi kriz geldi. Zorluklar hiç bitmiyor, bitmeyecek ama patronlar hep kazanıyor. Kaybetmemek, çarkların arasında ezilmemek, iş cinayetlerine maruz kalmamak için sendikalı olsunlar, Birleşik Metal-İş’e katılsınlar. Kapitalist düzende İşçi sınıfı ,toplumsal mücadele ve daha ileri bir düzen için yegane güçse, Metal işçileri de İşçi Sınıfının lokomotifidir. Birleşik Metal İş sendikası 1947 yılından bu yana Türkiye İşçi Sınıfına öncülük eden, Disk in Kurucu Sendikası ,Genel Başkanı Unutulmaz işçi önderi Kemal Türkleri bu uğurda şehit vermiş, büyük ve kalıcı hakların kazanıldığı tarihi MESS grevlerini yürütmüş sendikadır.
Tarihimizden , geleneğimizden aldığımız güç ve deneyimle ,Metal işçilerinin aydınlık ve sömürüsüz geleceğini adım adım örüyoruz. “sen yoksan-bir eksiğiz” sözünden hareketle tüm emekçileri mücadele saflarımızda yer almaya çağırıyorum.
Salgın başladığında açıkladıkları ilk KORUMA Paketinin adı “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi idi. Paketin sloganını da “çarklar dönecek, salgın fırsata çevrilecek” koydular. Merkez Bankası, KOSGEB, kamu bankaları, Hazine, İşsizlik Sigortası Fonu, hepsinin musluğunu patronlar için açtılar. Ucuz krediler verildi. Kredi borçları ertelendi. Vergi ödemeleri ötelendi. Sigorta primler ödemelerinden muafiyetler geldi. Bu paket kapsamında işverenlere yaklaşık paket 500 milyar liraya denk gelen destek sağlandı.
İşçiler ise kredi kartı borçlarını zorlukla ödemeye çalıştı. Ödeyemeyenin faizi işledi, borcu katlandı. Devlet işçinin borcuymuş, hacziymiş bakmadı, patronlardan almadığı sigorta primleri ile gelir vergisini işçiden tahsil etmeye devam etti.
N.Y: Peki pandemi döneminde üyeleriniz için neler yaptınız?
Ö.A: İlk başta tam bir kaos vardı. Fabrikalar her ne koşulda olursa olsun işçilerin çalışması için bastırdılar. Biz yeterli tedbir alınmayan işyerlerinde çalışmaktan kaçınma hakkımızı kullanacağımızı söyledik. Servislerin, iş ortamının yeterince tedbirli hale getirilmediği, üstüne üyelerimiz arasında vaka sayısının arttığı işyerlerinde bunu yaptık da. Çalışmadık. Bunun faydası, işverenlerin yönetmelikleri beklemeden tedbir almak zorunda kalması oldu. Bunun dışında pek çok işyerinde ilerleyen zamanlarda işyerinin İSG birimleriyle ortak çalışmalar yürüttük. Üyelerimizin yeterli tedbir altında çalışmasını sağlamak için uzman kadromuzu harekete geçirdik. Bunun için işverenleri beklemedik. Sendikamız bu süreçte düzenli olarak fabrikalardaki salgın durumunu izledi ve müdahale etmeye çalıştı. Bu izlemi düzenli raporlarla hem örgüt içine hem kamuoyuna açıkladık. Bunların arasında yayınladığımız “Fabrikalarda Covid-19 Gerçeği” isimli rapor çok önemli bulgular ortaya çıkardı.
N.Y: Metal işçilerine buradan son olarak neler söylersiniz ?
Ö.A: Örgütlensinler. Tek çıkış yolu bu. Tek güvenli liman sendikalarıdır. Metal işçileri için bu liman Disk-Birleşik Metal-İş Sendikasıdır. Pandemi vardı ,sürüyor, şimdi kriz geldi. Zorluklar hiç bitmiyor, bitmeyecek ama patronlar hep kazanıyor. Kaybetmemek, çarkların arasında ezilmemek, iş cinayetlerine maruz kalmamak için sendikalı olsunlar, Birleşik Metal-İş’e katılsınlar. Kapitalist düzende İşçi sınıfı ,toplumsal mücadele ve daha ileri bir düzen için yegane güçse, Metal işçileri de İşçi Sınıfının lokomotifidir. Birleşik Metal İş sendikası 1947 yılından bu yana Türkiye İşçi Sınıfına öncülük eden, Disk in Kurucu Sendikası ,Genel Başkanı Unutulmaz işçi önderi Kemal Türkleri bu uğurda şehit vermiş, büyük ve kalıcı hakların kazanıldığı tarihi MESS grevlerini yürütmüş sendikadır.
Tarihimizden , geleneğimizden aldığımız güç ve deneyimle ,Metal işçilerinin aydınlık ve sömürüsüz geleceğini adım adım örüyoruz. “sen yoksan-bir eksiğiz” sözünden hareketle tüm emekçileri mücadele saflarımızda yer almaya çağırıyorum.
N.Y:Eksperhabergazetesi olarak bizlere bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz,başarılar diliyoruz.
Bir yanıt yazın