Gümüşhane Dayanışma Platformu bileşenleri olarak Kartal’da bulunan Gümüşhane ilçesi Şiran ilçesi Cavlan köyü derneğinde Kanal İstanbul a İstanbulda yaşayan Gümüşhaneliler platformı kanal İstanbul’ hayır dediler.Kanal İstanbul için basın açıklaması gerçekleştiren Gümüşhane Bileşenleri, Doğa nöbeti için, yarınlarımız için, çocuklarımıza sözümüz olan sağlıklı yaşam ve mutlu insanlar için Gümüşhane Dayanışma Platformu bileşenleri olarak “Kanal Projesine HAYIR diyoruz “İstanbul’un yeniden boğazlanmasını” istemiyoruz dediler .
İşte o Basın açıklaması,
Kanal İstanbul
2011 yılından bu yana bazen gündem değiştirmek için ve bazen de seçim malzemesi olarak kullanılan “Kanal İstanbul” projesi Marmara denizi ve İstanbul için çevre cinayeti olmakla beraber uluslararası hukukta da “Montrö” antlaşmasından elde edilen haklardan ve güçten vazgeçiş anlamına gelmektedir.
Sebep sonuç ilişkilerine bakarak durumu özetlemek gerekirse; Boğaz trafiğini rahatlatmak iddiasıyla projelendirilen “Kanal İstanbul” un çevresel etki ve hukuksal boyutuyla iki büyük faciaya da zemin hazırlayacağı açık ve nettir.
Haklı gerekçe olarak söylenen, boğaz trafiğini rahatlatmak, olası gemi kazalarının önleyeceği ve çok para kazanmak iddiaları asılsız olmakla beraber kanal İstanbul projesinin gerçekleşmesi halinde bu iddialara çözüm üretmeyeceği açıktır. Anadolu Ajansı verilerine göre boğazlarda 2018 yılında toplamda 87.500 gemi geçişi olmuştur. Bu geçişlerin yaklaşık 43.000’i İstanbul Boğazından ve 44.500’ü de Çanakkale Boğazından olmuştur. İddia edildiği gibi yoğunluğun olmadığını, günde bir boğazdan ortalama 120 gemi geçişi ile görmekteyiz. Yine olası gemi kazalarının önlenmesi iddiası da istatistiklerle çürümüştür, zira toplam 87.500 gemi geçişinde 161 “deniz aracı kazası” meydana gelmiştir, yani deniz aracı kazası binde 1,8 dir. Çok para kazanma gerekçesi ise akıl mantık kurallarını zorlayıcı niteliktedir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının açılmasıyla özellikle yakıt taşıyan tanker sayısındaki düşüşle günden güne azalan deniz trafiği, boğazdan para kazanma hesaplarının nasıl şaştığını açık açık ortaya koymuştur. Bedelsiz geçiş hakkı ve zaman kaybı olmaksızın geçmek varken hangi şirket gemisini bedel karşılığı diğer yoldan geçirir? Karayolu taşımacılığında olduğu gibi trafik sorunu ya da yolun asfalt kalitesi kıyaslaması deniz taşımacılığında yoktur. Projeyi tasarlayanların bunu gözden kaçırdıkları muhakkaktır.
Bu projenin çevresel etkisinin sanılandan daha fazla olduğu, siyasi bağlantıları olmayan tarafsız bilim insanlarının raporlarıyla tescil edilmesine rağmen bu bilim insanlarını muhatap almama gayreti ve yandaş tabir edilen, olaylara sadece ticari boyutuyla bakan kişilerden olması olaya ayrı bir şaibe katmaktadır. Projenin Çevresel Etki Değerleme raporunu hazırlayan Çınar Mühendislik Müşavirlik A.Ş. şirket yetkilisi Selahittin Hacıömeroğlu’nun Biga Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanıyken kendi santrali de dahil yarımadada planlanan birçok santralin ÇED dosyasını hazırlayan kişi olması nedense bizleri hiç şaşırtmamıştır. Selahittin Hacıömeroğlu’nun BOTAŞ’taki yolsuzluk iddiaları üzerine açılan davada tutuklu olarak yargılandıktan sonra serbest kalmasını siyasilerle yaşadığı iyi ilişkilere borçlu olduğu açık ve nettir.
Projenin doğal dengeleri nasıl etkileyeceğini kısaca açıklayalım; çıkartılacak olan 1.161.000.000 ton toprağın nasıl ve nereye taşınacağı tam bir muammadır. Marmara denizine dökülmemesi ve daha uzaklara taşınması nakliye maliyeti bakımından ciddi ekonomik bedel demektir. Yapılan kazı sonrası beklenen büyük depremin süre bakımından daha erken olacağı ve kanal alanında olası izostatik deprem nedeniyle bölgedeki binalarda süreklilik arz eden çatlaklara sebebiyet vereceği açıktır. Yeni yapılaşma sonucunda 200 binden fazla ağaç kesilecek ve Çatalca Yarımadasının iklimi üzerinde gelip geçen yağmur bulutlarının yağmaması nedeniyle daha da kuraklaşacaktır. İlave olarak planlanan 1.000.000 nüfuslu bir kentin tarım arazisinin üzerine kurulması kadar şehrin atıkları hem deniz için, hem de kara için yeni çevre kirliliği sorunları demektir. Dünyanın en kirli denizinin ikinci bir geçiş yoluyla Marmara denizine akması Marmara’yı deniz yaşamı açısından felç edeceği kesindir.
Montrö anlaşmasının koşullarında olabilecek değişiklikler anlaşmanın ya değişmesine ya da değişmesi gerektiğine dayanak oluşturacaktır. Gelir elde edeceğim diye kanaldan geçişin zorlanması, Rusların elini güçlendirecek ve 1996’da yaptıkları gibi Montrö’nün yeniden IMO’nun (BM Uluslararası Denizcilik Teşkilatı) gündemine getirilmesi ile sonuçlanacaktır. Ayrıca bu defa sürecin içerisinde sadece Rusların olmayacağı ve Karadeniz’e komşu tüm ülkelerin de Montrö’nün IMO’nun gündemine alınmasında daha etkin olacağı çok açıktır.
Bu gün devletin kasasından 75 Katrilyon harcayıp Katarlı hanedan ve yatırımcıları (!) zengin edip onlara 150 Katrilyon kazandıracak projeye hayır diyoruz. Biliyoruz ki; bu gün İstanbul Boğazına ikinci geçişi yapan dolar sevdalıları bireysel zenginliklerini artırmak için yarınlarda Çanakkale’ye de “Kocadere-Şarköy” arası Çanakkale boğazına alternatif “Çanakkanalı” yapalım diyecekler.
Herakleitos’un “saklanmayı sever” dediği doğanın saklanacak dermanı kalmamıştır ne yazık ki. Doğa nöbeti için, yarınlarımız için, çocuklarımıza sözümüz olan sağlıklı yaşam ve mutlu insanlar için Gümüşhane Dayanışma Platformu bileşenleri olarak “Kanal Projesine HAYIR diyoruz “İstanbul’un yeniden boğazlanmasını” istemiyoruz.
Bir yanıt yazın